Adı: Düğümlere Üfleyen Kadınlar
Türü: Roman
Sayfa Sayısı: 509
Yayınevi: Can Sanat Yayınları
Basım Yılı: 2016
Son birkaç ayda kitaplardan uzaklaşmama neden olan o kadar çok şey oldu ki, çok doğal karşılıyorum bu yüzden uzun bir ara vermemi. Hayatım baştan aşağı değişti diyebilirim.. Tabiki bu özel nedenlere değinmeyeceğim, özetle tekrar geri dönmek harika! O zaman şimdi kitaplardan konuşabiliriz :)
Ortadoğu erkeklerinin, izlemesi iç gıdıklayıcı, sevince sadece acı veren o şımarıklığı.. Nasıl da seviyor kendini. Nasıl da dünyaya bir hediye. Ah! Nasıl da hakediyor herşeyi. Bir insan yeterince sevilince böyle oluyor demek ki. Gövdesinin her bir parçasının ayrı ve doyulmaz bir tadı var gibi.. Acaba kendini kime bahsedecek?
Ece Temelkuran'la tanışmam Muz Sesleri'yle olmuştu, kitabın içinde kaybolmuş, haftalarca etkisinden çıkamamıştım, e doğal olarak böyle bir kitabın yazarı da beni kendine hayran bırakmıştı. Bugün hala tebessüm oluşuyor yüzümde Muz Sesleri değince, bende bu düşüncelerle başka bir Ece Temelkuran romanı daha okumaya karar verdim ve Düğümlere Üfleyen Kadınlar'a uzandı ellerim.
Bu kitap hakkındaki görüşlerim Muz Sesleri'nin aksine hiçte olumlu olmadı, kitap beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.. Aslında yazar beni hayal kırıklığına uğrattı desem daha doğru, bu iki kitabın yazarı aynı kişi olamaz dedim.. Önce kitabın içeriğinden biraz bahsedip daha sonra açıklayacağım ne demek istediğimi..
Düğümlere Üfleyen Kadınlar bir yol hikayesi. Birbiriyle tesadüf eseri tanışan 4 Ortadoğulu kadının nereye ve neden yaptıklarını bilmedikleri bir yolculuğu konu alıyor.. Aslında kaybolmuş ve kendini arayan kadınlar onlar, bu yolculuğa da bu yüzden çıktıklarını sonradan farkediyorlar, Tunus'tan başladıkları yolculuk kısa bir Ortadoğu turundan sonra yine Tunus'ta son buluyor. Bu vesileyle yazar Ortadoğu'nun siyasi karmaşasına, kültürüne, yakın tarihine de değinmiş ama biraz zorlama duruyor aktarılan bilgiler. "Bak, size birşey öğretmeye çalışıyorum" diye bağırıyor sanki.. Ortada bir roman olduğunu unutturuyor. Yani yazar bunları inceden inceye çaktırmadan romana yedirmeyi başarabilseydi eminim çok güzel olucaktı ama gözüme batıyor, romandan uzaklaştırıyor beni bu öğretme çabası.
Birde şu var; eğer bir romanın anlatıcısı romandaki bir karakterse, ben bu karakterin edilgen olmasından hoşlanmıyorum, sürükleyiciliği kayboluyor sanki romanın.. Bu kitapta da bu söz konusu.. Romanın anlatıcısı hakkında neredeyse hiç birşey bilmiyoruz, üstelik bu karakter kendini hafife alıyor, ben önemsiz bir insanım havasında bu durum beni çok rahatsız etti. Romanın içine çekilemedim bu yüzden..
Son olarak şunu da eklemem gerek, her bölümün sonunda yazarın bizi büyük beklenti içine sokması, sanki diğer bölümde çok önemli birşeyler olacak gibi bir sinyal verip yeni bölüme geçince romanın aynı durağanlığıyla devam etmesi beni kızdırdı.. Biri bana çok önemli bir hikaye anlatıcam deyip sıradan bir şey anlattı ve beni kandırdı gibi hissettim kitabı okuduğum süre boyunca.. Yine de kitabın sonu hoşuma gitti diyebilirim, zaten bir son bölümleri keyifle ve merakla okudum bu yüzden romanı yarıda bırakmadığım devam edip bitirdiğim için kendime aferin dedim.
Benim naçizane görüşlerim bunlardı, bu kitap sakın alıp okumayın diyeceğim kadar kötü bir roman değil, size birşeyler katacak ve hatta evet güzel yerlere değinmiş diyebileceğiniz, altını çizeceğiniz satırları olan bir roman ama kesinlikle Muz Sesleri gibi hafızanızda yer edecek, iz bırakacak bir roman değil. Bu yüzden Ece Temelkuran'la tanışmak isteyenleriniz varsa kesinlikle Muz Sesleri ile başlayın derim..
NOT: Bu romanda da güçlü bir "kadın" vurgusu vardı, sanırım bu bir Ece Temelkuran klasiği :) Ben bunu çok seviyorum, kadınların önemli olduğunu bize hatırlatan herşey başımın tacı. Sadece çok güvendiğim biri beni hayal kırıklığına uğratmış gibi hissediyorum, sanırım ne demek istediğimi anladınız, bir yazara çok güvenince böyle şeyler olabiliyor.
KEYİFLİ OKUMALAR :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder